Karalama Defteri
3 Aralık 2025 Çarşamba
Edep mi Akışa Bırakmak mı?
18 Kasım 2025 Salı
Hazır Olmak
7 Kasım 2025 Cuma
Zalim Kader
Bir yakınım bana uygun oldugunu düşündüğü birisi ile tanışmamı istedi. Güvendiğim biri olması hasebiyle de bunda bir mahal görmedim.
Tanışmaya varmadan ne kadar alakasız iki kişi olduğumuzu zaten farketmistim.
Sonra düşündüm, kendimi nasıl izah etmistim ki bu garip eşleşme birileri için mükemmel olarak nitelendirilmisti. Veya ben iyi izah etmistim de herkes kapasitesince algıladığı için hayatı ve insanları bu noktaya gelmiştik belki de.
Kendini farklı mecralarda baya ifade eden biri olarak dedim ki sonra, bu karşı taraf ile alakalı olsa gerek. Beni, eylemlerimi, yasantimi bilmelerine rağmen demek ki karşı tarafın filtresi çok delikti. Benim ince dokudugum konular o geniş deliklerden langır lungur geçmişti.
Belki de insan, Allah'ın bilinmek istemesiyle benzer şekilde bilinmek istiyordu. Önce bilinmek sonra anlasilmak. Kalpleri bu ferahlatiyor olabilirdi. Anlaşılmamak da o denli insanı yalnızlığa sürüklüyordu. Izahtan sıkılmaya, denklik için dua etmeye.
İnsan bu tabi boş boş durmuyordu. Hala yaşamaya, görmeye ve gelişmeye devam ediyordu da filtreleri iyice inceliyordu haliyle. Aynı İstanbul'a hizmet veriyorsun veriyorsun da nüfus artıyor ve hizmet yeterli gelmiyor ya. Onun gibi biseydi bu. Altyapı meselesiydi, üzerine biseyler koymakla ve öngörülü bir şekilde koymakla alakalıydı.
İnsan ilişkileri de bu misal. Sen durmazken birileri duruyordu ve herkes kendini bir yerde zannediyordu.
Bu da kendini tanımanın, tarafsız bir şekilde kendini ölçüp hayatta nerede durdugunun ne kadar önemli olduğuna getiriyordu konuyu.
Cem Yılmaz da bir söyleşisinde bunu dile getirmişti. Filmlerindeki bir karakterin işleri yolunda gitmiyordu da, hayatı bu kadar sarsak bir şekilde ele almanın neticesi olarak bunları yaşadığını vurguluyordu.
Hayatı sarsak şekilde ele almak. Çok güzel ifade
Sonra gelsin "Zalim kader, ben ne ettim eyledim de bu oldu." zırvaları. Cok alakasız yerlerde oyalandigin için olabilir mi:)
Benim örnekte de bir öneriyi ciddiye alırken öneriyi verenin kim olduğunu, sadece iyi insan olmasının yeterli olmadığını önemsemem gerektiğini çok net bir şekilde idrak etmiş oldum.
Kaderde orada burada bir sorun yok.
Sen olayi kapsamlı görmüyorsun. Yanlış seçim yapiyorsun. Bunu alakasız donelerle destekliyorsun, e matematik düz. 2+2=4 olunca da ben 7 istiyordum diyorsun :)
Hepsi bu.
5 Kasım 2025 Çarşamba
Self-Sabotage (Kendini Baltalamak)
Son dönemde hayat öyle şeyler gösterdi ki bana, bazı noktalarda emin gibiyim artık.
Çok şikayetçi insanlar görüyorum bir süredir ve bu yaklaşım beni çok yormaya başladı. Elbette hayatta zor şeyler olacak ve arada şikayet veya illallah dediğimiz yerler olacak ama daim surette bu yaklaşımın kişiyi baltaladığını düşünüyorum.
Hep iş kötü gidiyor olamaz, sen şahanesin ve hep yanlış kadınlar sana denk geliyor olamaz, hep kandırılıyor olamazsın.
Örnekler çoğalabilir, demek istediğim, hayat aslında sana hazır lokma olarak gelmiyor. Bir şeyler geliyor, sen onları kendinle yoğurup bir tepki veriyorsun ve bu tepkiler bir sonuç doğuruyor. Bu sonuçlar da hoşuna giden veya gitmeyen şekilde olabiliyor.
Hoşuna gitmeyen sonuçlardan şikayet eden kişilere baktığımda daimi gördüğüm, bu kişilerin tepkilerindeki anlamsızlık, yanlış ifadeler, şuursuzluk, kendi bakış açısının etkisiyle ters teptirecek şekilde ifadeler.
Misal, hep yanlış kadın geldiğini veya negatif bir bağlam ile tüm kadınların aynı olduğunu söyleyen kişinin; davranışlarına dikkat etmeyen, özensiz davranan, kalp kıran, sevgisini göstermeyen, sadece kendisini düşünen ama tam aksini olduğunu "zanneden" veya işine tam aksi gibi olduğunu düşünmek gelen bir adam olduğunu söylememe gerek var mı? Bu davranışların sana karşılığı elbette ortak bir şekilde aynı tepkiler olacaktır ve bunun Havva'dan itibaren hiçbir kadınla ilgisi yoktur :)
İş ortamında yöneticisinin garip davranışlarına maruz kalan kişinin, yöneticinin psikopat olmadığı senaryoda, aslında işlerde tutarsız davranan ve süreklilik konusunda güveni sarsan birisi olması aslında o yöneticiyi bu uyarılar silsilesine itebiliyor.
Muhakkak ki çok bağlam var, ama demek istediğim sorumluluk almak.
Sana hiçbir şey hazır lokma olarak gelmeyecek ve sen ne ekersen gerçekten onu biçeceksin. Ve hoşuna gitmeyen sonuçların muhakkak ki az veya çok yüzdede senle alakası var. Bu bakış açısına sahip olan, bu sorumluluğu alan işte tam olarak aşağıdaki ayeti doğrular nitelikte davranıyor demektir.
قَالَا رَبَّنَا ظَلَمْنَٓا اَنْفُسَنَا وَاِنْ لَمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ
(Âdem ile eşi) dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize
3 Kasım 2025 Pazartesi
Şahsi Fonksiyonumuz ve Esma Terkibi
30 Ekim 2025 Perşembe
Denetim vs Aynalar
Dünyadaki birçok kavramın aynanın işleyişine göre farkında olmadan şekil aldığını düşünüyorum.
İnsan aynaya neden bakar, kendini görmek için. Üstüm başım düzgün mü, temiz mi, derli toplu muyum görmek istersin. Kendi kabul kriterin ne ise, ona yaklaşıp yaklaşmadığına bakar, yaklaşmadınsa faaliyete geçersin. Bu bir kalite bakış açısı dahilinde bir tavırdır, aslında.
Burada belgelendirme sistemleri aklıma geliyor. Gıda firmalarında, birçok diğer alanda faliyet gösteren firmada olduğu gibi, ölçmek istediğiniz alana göre, geçer kriterleri belirleyen belgelendirme sistemleri bulunur. Kaideler bellidir. Bu kaidelerin ‘sizin üretiminize göre’ önemli kısımları, kontrol noktaları ve sıklıkları belirlenir. İlk belgeyi alırsınız ve devamında belirli periyotlarda da bu kaideler, konusunda bilirkişi olan kişi/ler tarafından uygunluğunuzun devamlılığı, kanıtları ile kontrol edilir.
Hedef nedir? Niyet nedir?
Belirlenmiş bir yolda yürümenin keyfiyet, nasıllık kısmını belirlemek, bu keyfiyet pattern’nı / deseni ile yürümek, yer yer saptığında da ne kadar saptığının sana söylenmesi ve bunları düzeltmek.
Tanıdık mı, güzel.
Enteresandır ki bu işlemler para karşılığı yapıldığı halde ve para karşılığı yapıldığı için, denetlenen firma kendisinin eleştirilmesini ama o kadar da eleştirilmemesini, o kadar da uygunsuzluk tesbitinin yapılmamasını ister. Çünkü derecesi/sınıfı düşebilir. Bu belgeyi isteyen ülkeler de düşük dereceli bir şirkete satış yapmayabilir ve neticede para kazancı düşer. Haliyle, ‘beni eleştir ama minik minik’ der firma çaktırmadan. Çok bedel ödemek, çok değişmek istemez.
Halbuki bunun için kurulmuştur bu ilişki, bu denetleme mekanizması, bu gerçeklerle yüzleşme sistemi. Baştan herkes biliyordur.
Ancak siz, size para ödenen bir kurum olarak, aşırı dikkatli ve teferruatlı bir şekilde denetlerseniz müşterinizi (!), müşteriniz sizinle seneye yapılacak denetimde çalışmaz. Başka denetçi ister veya başka firmaya geçer. Bilmem ne hanım gelmesin, denir. Bu, firmanın ‘beni eleştir ama minik minik’ deme şeklidir.
Çünkü bazı aynalar sevilmez, şişman gösteriyordur, ‘ben böyle miyim canım’dır. Değilsindir, ayna bozuktur.
Tanıdık geldi mi 2?
Niyetler, maksatlar nedir? Amaçlar, hedefler nedir?
Bazı denetçiler ise bunu tüm sistemin iyi işlemesi için yapar, para ilişkisi yoktur. Denetçi sana ayna olur ve para almadan söyler sana nerelerde eksik, nerelerde fazlalık olduğunu.
Para alan, müşteri kaybetmemek için az eleştirirken; para almayan faydası devam etsin diye az eleştirir.
Niyetler halis midir? Maksattan şaşılmış mıdır?
Yeri gelmişken, bu yazıyı okuyan herkes için şu dua ile bitirmiş olalım;
“Rabbimiz! Bizi doğru yola erdirdikten sonra kalblerimizi eğriltme, katından bize rahmet bağışla; şüphesiz Sen sonsuz bağışta bulunansın.”
**Âl-i İmrân Suresi / 8. Ayet**
Amin.
Araf 9
> Araf 9: 9. Kimin (sevap) tartıları hafif gelirse, işte onlar da âyetlerimize haksızlık etmelerinden ötürü kendilerini ziyana sokanlardır.
Ayetlere haksızlık etmek.
Sen islam üzere olduğunu söylüyorsan, islamın da hakkını korumalısın. Pısırıklık, sinmek, edilgen kalmak. Bunlar islam ile bağdaşmıyor. Bu yüzden müslüman faaldir. Çünkü görevlidir. Güvenlik görevlisi, security.
Allah sana, müslümanlığı kabul etmenle beraber bir görev veriyor. O şirketin çalışanı oluyorsun ve sana ayetlerini emanet ediyor. Karşısına o ayetlerin hakkına girecek kişiler çıkıyor. Haliyle naparsın, bir satışçı /üretimci/ argeci farketmez önce ürünleri tanır, işleyişi öğrenir, teknik olarak. Sonra ihtiyaca göre satar/üretir/ kullanır. Sen de önce manaları anlayıp gerekli gördüğün yerlerde bunu paylaşacaksın, ihtiyaca göre. Tavrınla paylaşacaksın evvela. Tavrın bir ayet olacak. Gerekli yerlerde de savaşacaksın ki sana emanet edilen ayetlerin hakkına girmeyesin, Allah korusun.
Kendini bindiğin dalı keserek, bu birliğin güveni bozan güvenlik elemanı olarak, verilen fırsatı teperek ziyana sokuyor olabilirsin. Allah korusun.
İsraf
İman
Hep düşünürdüm, neden hak tarafının sayısı az, neden düzgün insanlar abuk subuk tiplerle ve işlerle uğraşıyor ve muvaffak da olamıyor.
Mesele iki parametre barındırıyormuş; inanmak, iman ve tarafını belli etmek.
Hak tarafta hep teknik imkansızlık hep zorluk hep şeytani kısımla uğraşma var ve akılla bakacak olursak kazanması mümkün değil. Yeterli veri yok akıl tarafında kazanmak için.
Ama mesele zaten sadece akılla bakmamak. Akılsız olalım demek değil bu, evet akıl önemli ama tek kıstas değil. Hele ki kendi aklın tekmiş gibi davranmak, sadece kendi aklınla bakmak, esas aklı, külli aklı saymamak, esas oyun kurucuyu atlamak demek, Allah korusun.
İman da burada devreye giriyor.
Evet teknik olarak ve kendi aklımızla bu durumda kazanmak mümkün değil. Ama inanırsak, iman edersek; neye, Allah'ın aklının daha yüce olduguna, oyunu zaten onun kurduğuna, o zaman kazanırsın. Fikren kesin kazanırsın. Faaliyette kazanmayabilirsin de bu arada, ama diğer parametre olan tarafını belli edersin. Yangın sönmese de su taşımış olursun.
Ne kadar zor ne kadar imkansız olursa o mevzu, o derece iman dereceni artırma lütfudur bu. Ne kazar zor, o kadar iman etmeye meyletmek, o kadar Allah’a konuyu bırakmak , o kadar netice ne olursa olsun iyi olacağına inanmak.
Neticede, neticeden sorumlu değiliz, vetireden sorumluyuz. Adımı doğru tarafa atmaktan ve netice gelene kadar gayret etmekten, suyu taşımaktan sorumluyuz. Yangını söndürecekse Allah söndürecek, sen değil. Ne münasebet zaten.
İnanmanı sağlayacak dünyevi veri, eminlik noksanlığıdır aslında. Yokluk olan bir varlık örneği.
Belki yokluğun en büyük kazancı budur? Emin olmanı, iman etmeni sağlamak? Buna ortam, olanak sağlamak? Olamaz mı, olabilir.
Selametle,
İner Misin, Çıkar Mısın?
“Kavuşmanın tadını bana bir kez tattırdın
Sana tâ derinlerden duyduğum aşkımı kat kat artırdın.” ( İlahi Aşk - Muhyiddin İbn Arabi)
Miraç.
Kâbe kavseyn.
Yani birkaç kere çıkılmış inilmiş.
Miraç olmuş, görülmüş, inilmiş.
Miraç için; sevmiş, iman etmiş, görmeden göreceğine inanmış, inandığı için görmüş.
Şahitlik bu imanı artırmış, iman artması, da aşkını artırmış.
Emin olmuş, şüphesi kalmamış. Şüphe kalmadıkça olduğu gibi, perdesiz görmüş, görünce güzellik net görünmüş. Haliyle netice aşık olmaktan başka ne olabilirdi?
171122


