18 Kasım 2025 Salı

Hazır Olmak



Bu fotodaki çocuk, kendisi doğmadan önce ebeveynlerinin çekildiği fotoğrafı görüp, kendisi olmadığı için ağlıyor. Annesinin, babasının kim olduğunu sorguluyor. “Peki kendisi nerede?” bunu soruyor. Henüz dünyada olmadığını öğreniyor. Olmamak ne demek, var olmamak. Nasıl yani “Sen yoktun o zaman.” ??

İçli içli ağlıyor. 

Neden? Hatta “yiden?”

Hazır olmadan ileri seviye bir bilgiye erişince yaşanan travmaya örnek olmuş. 

Kainatın işleyişini bilseydik, hersey olduğu gibi bize gösterilseydi, biz de böyle şok olur olur muyduk acaba. Gülemezdik belki de. 

“**Allah'a yemin olsun, benim bildiğimi siz bilse idiniz az güler, çok ağlardınız.”** *[Tirmizî, Zühd 9, (2313); İbnu Mâce, Zühd 19, (4190).]*

7 Kasım 2025 Cuma

Zalim Kader


Son dönemde yaşadığım bir olay anlasilmak ve bilinmek isteği ile ilgili bir yazı isteği doğurdu bende.


Bir yakınım bana uygun oldugunu düşündüğü birisi ile tanışmamı istedi. Güvendiğim biri olması hasebiyle de bunda bir mahal görmedim.

Tanışmaya varmadan ne kadar alakasız iki kişi olduğumuzu zaten farketmistim.

Sonra düşündüm, kendimi nasıl izah etmistim ki bu garip eşleşme birileri için mükemmel olarak nitelendirilmisti. Veya ben iyi izah etmistim de herkes kapasitesince algıladığı için hayatı ve insanları bu noktaya gelmiştik belki de.

Kendini farklı mecralarda baya ifade eden biri olarak dedim ki sonra, bu karşı taraf ile alakalı olsa gerek. Beni, eylemlerimi, yasantimi bilmelerine rağmen demek ki karşı tarafın filtresi çok delikti. Benim ince dokudugum konular o geniş deliklerden langır lungur geçmişti.

Belki de insan, Allah'ın bilinmek istemesiyle benzer şekilde bilinmek istiyordu. Önce bilinmek sonra anlasilmak. Kalpleri bu ferahlatiyor olabilirdi. Anlaşılmamak da o denli insanı yalnızlığa sürüklüyordu. Izahtan sıkılmaya, denklik için dua etmeye.

İnsan bu tabi boş boş durmuyordu. Hala yaşamaya, görmeye ve gelişmeye devam ediyordu da filtreleri iyice inceliyordu haliyle. Aynı İstanbul'a hizmet veriyorsun veriyorsun da nüfus artıyor ve hizmet yeterli gelmiyor ya. Onun gibi biseydi bu. Altyapı meselesiydi, üzerine biseyler koymakla ve öngörülü bir şekilde koymakla alakalıydı.

İnsan ilişkileri de bu misal. Sen durmazken birileri duruyordu ve herkes kendini bir yerde zannediyordu.

Bu da kendini tanımanın, tarafsız bir şekilde kendini ölçüp hayatta nerede durdugunun ne kadar önemli olduğuna getiriyordu konuyu.

Cem Yılmaz da bir söyleşisinde bunu dile getirmişti. Filmlerindeki bir karakterin işleri yolunda gitmiyordu da, hayatı bu kadar sarsak bir şekilde ele almanın neticesi olarak bunları yaşadığını vurguluyordu.

Hayatı sarsak şekilde ele almak. Çok güzel ifade 

Sonra gelsin "Zalim kader, ben ne ettim eyledim de bu oldu." zırvaları. Cok alakasız yerlerde oyalandigin için olabilir mi:)

Benim örnekte de bir öneriyi ciddiye alırken öneriyi verenin kim olduğunu, sadece iyi insan olmasının yeterli olmadığını önemsemem gerektiğini çok net bir şekilde idrak etmiş oldum.

Kaderde orada burada bir sorun yok.
Sen olayi kapsamlı görmüyorsun. Yanlış seçim yapiyorsun. Bunu alakasız donelerle destekliyorsun, e matematik düz. 2+2=4 olunca da ben 7 istiyordum diyorsun :)

Hepsi bu.

5 Kasım 2025 Çarşamba

Self-Sabotage (Kendini Baltalamak)

 




Son dönemde hayat öyle şeyler gösterdi ki bana, bazı noktalarda emin gibiyim artık. 


Çok şikayetçi insanlar görüyorum bir süredir ve bu yaklaşım beni çok yormaya başladı. Elbette hayatta zor şeyler olacak ve arada şikayet veya illallah dediğimiz yerler olacak ama daim surette bu yaklaşımın kişiyi baltaladığını düşünüyorum. 


Hep iş kötü gidiyor olamaz, sen şahanesin ve hep yanlış kadınlar sana denk geliyor olamaz, hep kandırılıyor olamazsın. 


Örnekler çoğalabilir, demek istediğim, hayat aslında sana hazır lokma olarak gelmiyor. Bir şeyler geliyor, sen onları kendinle yoğurup bir tepki veriyorsun ve bu tepkiler bir sonuç doğuruyor. Bu sonuçlar da hoşuna giden veya gitmeyen şekilde olabiliyor. 


Hoşuna gitmeyen sonuçlardan şikayet eden kişilere baktığımda daimi gördüğüm, bu kişilerin tepkilerindeki anlamsızlık, yanlış ifadeler, şuursuzluk, kendi bakış açısının etkisiyle ters teptirecek şekilde ifadeler. 


Misal, hep yanlış kadın geldiğini veya negatif bir bağlam ile tüm kadınların aynı olduğunu söyleyen kişinin; davranışlarına dikkat etmeyen, özensiz davranan, kalp kıran, sevgisini göstermeyen, sadece kendisini düşünen ama tam aksini olduğunu "zanneden" veya işine tam aksi gibi olduğunu düşünmek gelen bir adam olduğunu söylememe gerek var mı? Bu davranışların sana karşılığı elbette ortak bir şekilde aynı tepkiler olacaktır ve bunun Havva'dan itibaren hiçbir kadınla ilgisi yoktur :) 


İş ortamında yöneticisinin garip davranışlarına maruz kalan kişinin, yöneticinin psikopat olmadığı senaryoda, aslında işlerde tutarsız davranan ve süreklilik konusunda güveni sarsan birisi olması aslında o  yöneticiyi bu uyarılar silsilesine itebiliyor. 


Muhakkak ki çok bağlam var, ama demek istediğim sorumluluk almak. 


Sana hiçbir şey hazır lokma olarak gelmeyecek ve sen ne ekersen gerçekten onu biçeceksin. Ve hoşuna gitmeyen sonuçların muhakkak ki az veya çok yüzdede senle alakası var. Bu bakış açısına sahip olan, bu sorumluluğu alan işte tam olarak aşağıdaki ayeti doğrular nitelikte davranıyor demektir. 


 قَالَا رَبَّنَا ظَلَمْنَٓا اَنْفُسَنَا وَاِنْ لَمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ     

(Âdem ile eşi) dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize 

acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.



3 Kasım 2025 Pazartesi

Şahsi Fonksiyonumuz ve Esma Terkibi

Geçenlerde Instagram’da gezerken böyle bir gönderiye denk geldim. Adamın fotoğrafı ve bu fotonun denklemlerle çizimini ifade eden bir görsel. 

Aynı kavramlar arasında çok geziyorum. Her bilgi, veri genelde aynı yerlere bağlanıyor. Kaynak tek çünkü. Zaten söylenmiş sözlerin, ayetlerin örnekleri oluyor. Bu gerçekler her şeyle anlatıldı Şevket hoca gibi. Yetmedi hayat da her yerden aynı şeyi anlatıyor. Burada da aklıma hepimizin, bizi tanımlayan bir fonksiyon terkibi olduğu geldi. Hatta tek de değil, bir fonksiyonlar bütünlüğü. Birkaç denklemden oluşan. Aynı yukarda olduğu gibi. İsmi-i Azam gibi, herkesin kendine has ismi-i azamı. 

Bunlar senin resmini oluşturmak için hazırda bekliyorlar. Sana düşen, her bir denklem için x değerleri koymak ve y değerleri elde etmek. Ancak sen x yerine olmadık rakamlar koyuyorsun, resmin tam manasıyla oluşamıyor. Kaşın yukarı kayıyor, bir gözün büyükken diğeri ufalıyor, ağzın çarpılıyor. Tövbe estağfirullah, sonra sana “Senin yüzüne ne olmuş, böyle tövbe estagfirullah bişey olmuş.” diyorlar Gora filmindeki gibi. Tövbe estagfirullah tabi. Refleksle ağızdan çıksa da tövbeye sevk etmesi bakımından çok doğru bir tepki. 

Diyorsun ki, ben ilk denklemime 5 koyamam, hak etmiyorum ki 5’i. Veyahut diyorsun ki, 2. denklemim kesinlikle x=100 iken şahane olacak. Halbuki çok fazla. 2. denkleminde itidali 65 ile yakalayacaksın. Bunlar misal elbette. Denklemlerinin ne olduğunu da, her birine hangi x değerlerini koyacağını da sen bulacaksın. Temel hedefin dengede olmak olacak. İtidali hedefleyeceksin ki, en güzel halin ortaya çıksın. Burada doğru yanlış yok. Senin burnun diğerlerinden büyük olabilir. Diğerinin de gözü küçüktür. Ancak senin gözün x=5 ile en kamil haline ulaşırken, diğerinin gözü x=28 gerektiriyor olabilir. Deme o neden 28 kullanıyor da ben 5 diye. Denkleminle kavga etme, razı ol. X değerlerini atarken, koyarken yeter ki korku ve isteklerine göre koyma. İtidalde olarak x değeri ata denklemine. 

Burada Efendi’nin sana şahsen söyledikleri (ki ne büyük lütuf, açıkça senin x değerin söyleniyor sana), lütfedilen görevler, görev verilmese dahi hayat içinde farklı koşullara koyulman, değişik ortamların yaşatılması, sanki doğru x değerini gör diye. Açıkça denmeyecek belki, 1. denkleminde x=18, 2. denkleminde x=21 olsun diye. Ama sanma ki girdiğin ortamlara sen tesadüfen giriyorsun. Bak bakalım burada denklemlerinin ne olduğu veya x değerlerinle alakalı neler görebilirsin. 

Çekiniyorsun ya bazen, ben burada yapamam, 3. denklemime x=2 koymaya alışkınım. Ama sana aslında deniyor ki, “korkma, burada x=11 koyman gerekecek ve koyabildiğini de göreceksin. “

Burada esas mesele bence büyük resmin ne olduğu ve nasıl çıkacağı. Ben kendi resmimi kemalata ulaştırsam, hepimiz ulaştırsak, nihayetinde nereye varacağız, neyi seyredeceğiz? Birimiz kolu, birimiz ayağı, birimiz kafayı mı oluşturuyor? Veya bambaşka türlü bir iskelet yapı mı var?

Lakin oraya varmadan evvel, kendi denklemlerimizle ilgilenmek edep bakımından doğru geliyor bana. İlaveten denklemlerimizde sürekli başa dönmeyi sonlandırmak iyi bir başlangıç olabilir. 1. denklemimde kemalatı bulduysam, 2. denklemim ile ilgilenirken 1’i yeniden eski dengesiz hale getirmeyeyim. Bu şuna benziyor; elimde bir top çevirmeye başlıyorum (1. denklemle ilgileniyorum), tamam oldu, şimdi diğer elimde diğer topu çeviriyorum (2. denklem), böyle böyle sağlam bir cambaz olmayı öğreniyorum aslında. 

Yok ben cambaz olmam, kime neyi çevireceğini söylerim mi diyorsun, tamam, oraya da önce bu top çevirmelerden gideceksin gibi görünüyor. Ben verilen her topu, tüm uzuvlarımda, istenilen her türde çevirmeyi hallettim, dengem de bozulmadı, bu esnada ipte uçurumun üstünde yürüdüm, arada düşeyim diye ok attılar, top attılar, yine de düşmedim, düşeyazdım da topladım, ayağım ipten ayrılmadı diyorsan, tamam, icazetin verilsin, şimdi sen söyle kim nerede, ne zaman, nasıl top çevirsin; hatta söze dökmene bile gerek yok, oyununu kur, herkes kendi denklemiyle bir köşede ilgilensin, herkes bir köşede top çevirsin o oyunda. Biri bir köşede tek top, diğeri duvar kenarında 5 top çevirirken, birileri de birbirlerine atarak çoklu bir top çevirme yapacak. Basketbol oynar gibi. İletişimi kurabilenler paslaşabilecek, kuramayanlar, sahanın dışına topu kaçırıp duracak. Hatta ekip kendini tanır, o basket takımında doğru rolü bulur (oyun kurucu mu, pivot mu vb), antrenmanlarını kaçırmaz (irade oluşumu) ve düzgün de iletişim kurar, paslaşırsa o maçı o takım alır, alamazsa bile güzel bir oyun çıkarır, tarafı belli olur. 

Bedavaya, yani hak etmeden kime ne yapacağını söylemek ancak hadsiz ve edepsiz ortamlarda veya kişilik yapısında olur ki, bunun da şeriatta yeri yok gibi görünüyor. Şeriat ki seni, içinde bulunduğun toplumu dengeye getiren kurallar ve uygulamalar bütünü çünkü. 

Burada denklemlerinde itidali bulma kısmında esma terkibine değinmeden geçmek olmaz gibi geliyor bana. Esma terkibi bir antrenman gibi. Bacağı kuvvetsiz olanın kuvvetlendirmek için yürüyüşe başlaması gibi. Anlamak güç elbette. Allah alakadar olanlara kolaylık versin, kendi esmasının ayetleri sana nasıl bir antrenman programı sunuyor anlamak için. Nerem kuvvetsizmiş de kuvvetlendirmem gerekir veyahut nerem aşırı kuvvetli de biraz çalıştırmayı bırakmam gerekir. Sonra da uygulamak, amel etmek için Allah bir kolaylık daha versin. 2 kademeli keza. 

Bu esnada da yukarda dediğimiz gibi bol bol tövbe estagfirullah, evvela kendimize. İtidale gelmek için evvela istiğfar etmek maksatlı. Allah affetsin, tipimiz kaymış, geziyoruz öyle.

Selametle.